31 Ağustos 2025 Pazar

PATLICAN KEBABI

 Patlıcanları mavi plastik tasa koydu, sepetten el yordamıyla bir soğan aldı. Dolaptan iki biber, iki domates çıkardı. Baktı domatesler küçükmüş. Bir tane daha çıkardı. Çekmecede eliyle yoklaya yoklaya bıçağı buldu.  Mutfak masasına oturup patlıcanları soymaya başladı.

“Bunlar kızarırken de köfteyi yapıveririm. Sonra çorba… Ne seviyordu ki enişte bey? Aman mercimek yaparım mis gibi”

Kalkıp tuzlu su hazırladı.

“Hemen kararın, hiç beklemeyin. Pilav hazır. Revaninin şerbeti… Az ılınsın  

Şerit şerit kesip tuzlu suya attı soyduğu patlıcanları. Hazır bıçak elindeyken biberleri dörde böldü. Domatesleri dilimledi.

“Ben biber sevmem teyzeeee… Ayır paşam sen onları kenara. Anneannesi bak torununun bir dediğini iki etmiyorum. Hiç üzülmesin. Tabi teyzem, peynir getireyim sana. Yok, canım ne zahmeti.  Otur Nursel sen misafirsin”

Tavayı ocağa koydu. Yağ ekledi. Gözüyle tarttı az geldi biraz daha döktü. Patlıcanları havlu kâğıda alıp kuruladı.

“Yok Nursel sen veriyorsun ya parasını, hiç esirgemiyorum bol yağda kızarttım patlıcanı”

Borcamı aldı tezgâhın altından, ayağıyla tezgâhın kapağını kapattı.

“Babama baktım, anneme de bakarım bacım. Ne olacak. Onlar beni büyüttü, yetiştirdi. Görevim tabi. Tek beni doğurdu ya annem“

Patlıcanları ikişerli eşleştirip çaprazladı.

“Köfteyi unuttum Allah beni bildiği gibi yapsın. Bir yemeği beceremedin ya Aysel aferin…”

Ocağın altını kapattı, odaya annesine bakmaya gitti. Televizyon izliyordu annesi.  “ne yapsın başka”

-          Kanalı değiştireyim mi?

-          Yok kalsın

-          Su vereyim mi?

-          Ver

Yatağın kenarına oturup, annesinin başını destekledi koluyla. Pipetle birkaç yudum su içirdi.

“Felç demişti doktor. Yatalak. Boynundan aşağısı. Öyle birden bire. Konuşması iyi. Buna şükür”

Hızlı adımlarla mutfağa döndü. Yoğurma kabına kıymayı aldı. Ekmekleri ufaladı. Soğanı rendeledi.

“Kuruyup kaldım. Çıkmadı kısmetim. Olmayınca olmuyor. İnsan yüzü görmüyorum ki. Bir pazara, bir bakkala işte. Elin oğlu da salaktı. Benimle evlenip hayatını karartsın”

Anne seslendi

-          Kimyon koyma köfteye Nursel sevmez

“benim ne sevmediğimi biliyor musun acaba anne? Bütün çocukluğum dolmanın, köftenin içinden maydanoz ayıklamakla geçti.”

Tuz, karabiber

“Kimyonsuz köfte mi olurmuş canım”

Bir güzel yoğurdu köfteyi.

“Allah gecinden versin abla anneme bir şey olursa ev senin. Bu kadar emeğin geçti. Hay Allah razı olsun. Pek ince düşünür Nursel. Hastane, ilaç masrafını karşılar, evi de bana bıraktı, daha ne… ”

Yuvarlayıp avuç içinde yassılttı köfteleri.  Her bir köfteyi çapraz yaptığı iki patlıcanın ortasına yerleştirdi.

“ Abla önce ben evlensem?  Sanki beni isteyen varmış gibi. Evlen bacım sen. Kocası da ağzının içine bakıyor. Bir eli yağda...”

Patlıcanların dört ucunu köftenin üzerine kapattı. Bohça yaptı.

“Annem benim çeyizimden çıkarıp hazırladı Nursel’ın damat bohçasını. Helal olsun da, yatak odası takımıma çok yandım. Ne zor işledim onu, ellerim delik deşik iğneden. Yaparsın sen yine. Tabi Aysel yapar.

Her bohçanın üzerine bir domates, domatesin üzerine biber, sırayla…  

“Her şeyin bir sırası var. Domatesin, biberin,  evlenmenin, ölümün, hayatın. Bir benim sıram yok. Hep arkadan, hep aralara sıkışarak, kürdan nerde”

Domatesi ortalayıp bir kürdan sapladı.

“Hiç konuşmadık kim bakacak diye. Bakıcı. Sırayla belki. Çalışırdım hem.”

Kayan biberi düzeltti kürdanı sapladı.

“Yok, anne gönül koymadım. Nursel’e benden çok yakışır. Nasıl güzel kırmızı”

Kürdanı sapladı. Domatesi, biberi, köfteyi geçti. Taa patlıcana değdi kürdan.

Nursel’im ne güzel yapar pilavı… Nursel her şeyi güzel yapar anne

Sıra sıra dizdi patlıcanları.

Renkli renkli güzel misafir yemeği oldu. Yılda bir geliyorlar. Ancak işte iş güç. Annem özlüyor. Nursel aradı, Nursel aramadı... Bir de Berke tabi. Berke’nin dişi, Berke’nin adımı, Berke’nin …”

Fırını çalıştırdı. Yemeğin suyunu hazırladı çabucak. Salçalı suyu patlıcanların üzerine döküp fırına attı. İşte hazırdı!

Yemekte Nursel konuşuyor fönlü saçlarını bir baş hareketiyle arkaya atarken

-         " Kendini geliştirmek şart. Yoruluyorum ama akşamları koroya gidiyorum. Berke bakıcıda canım. O kadar zaman ayırayım kendime. Aç oğlum ağzını. Ömür törpüsü vallahi."

-       "   Nursel köfte yemedin kızım."

-          "Kimyon var  anne köftede. Unuttu herhalde ablam. Maydanoz da koymamış. Olsun, eline sağlık ablacığım."

-          "Hay Allah hiç farkında değilim kusura bakma Nursel’ciğim."

Derken patlıcan kebabının kürdanını yavaşça çıkarıp tabağın kenarına koydu Aysel.

30 Ağustos 2025 Cumartesi

MEKTUP

 





Merhaba,

Bunca yıldan sonra bambaşka bir sebeple yazıyorum sana.

Ne kadar uzak ve farklı şimdi her şey. Hep söylediğim yerdeyiz işte. “Başkası yaşamış gibi”

Karmaşık, savrulan, şekil değiştiren, dönüşen duygularımı bir arkeolog inceliğiyle seçip çıkarmayı, tanımlamayı seninle öğrendim.  Bunları yanlış anlaşılmadan, kelimeleri özenle seçip anlatmayı da elbette. Bu kısım çok zordu. Çoğu kez de beceremedim zaten.  Ah ne çamlar devirdim! Bu sayede kelime hazinem epey genişledi ama. Metaforu öğrendim. Yani adı buymuş. Ben sadece kendimi ifade etmeye çalışıyordum.

Seni anlamak da aynı derecede zorluydu. Bıçağını rastgele savururken yaralanmadan ya da yaralara aldırmadan “devam et, dinliyorum” demek gerekiyordu. Senin kanın benimkine karışmasın diye uygun mesafeyi ayarlamalıydım. Senden gelen bıçak darbelerini savuşturup, bıçağı tutanın kanayan kalbin olduğunu görmeliydim.

O günlerde, yıllarda öğrendim bir insanı hem şefkatle sevip, hem kelimelerle öldürmeyi.Bir anda köprüleri yıkıp , aynı köprülerin enkazından düşe kalka ona koşmayı.

Şimdi bunları yazabiliyor olmama şaşırıyorsundur. Öğrendiğim en değerli bilgilerden biri şu: Kendini ve yaşadıklarını doğru değerlendirebilmek için birkaç adım geri çekilmelisin. İçindeyken göremiyorsun. Anlamsızca çırpınıyorsun sadece. Birazcık uzaktan baktığındaysa görüntü netleşiyor. Basitleşiyor her şey. Ucuz anlamında bir basitlikten söz etmiyorum. Sade daha doğru bir ifade.

Çok mutluyken ya da çok mutsuzken yazamıyor insan. O dönem o yüzden anlatmakta zorlanıyormuşum.

Seninle olanlar dibe çöktü zamanla. Yavaş yavaş. Murathan Mungan’ın dediği gibi “zaman alır sizden bunların yükünü”

Şimdi yazabiliyorum. Senin sayende ve senin yüzünden…