Annem altmışından sonra kocayı boşamaya karar verdi. Aman
evde bir bayram havası. Benim bayramım. Zil takıp oynayacağım neredeyse ama
diğer tarafın unvanı “baba” olunca dizimi kırıp oturuyorum. Ben zaten sürekli
iki taraf arasında pinpon topu misali gidip gelen bir zavallıyım. “Git annene
söyle”, “Babana de ki”, “Haksız mıyım evladım sen söyle” Avukat olmalıymışım! Bizim
evde duygularını söyleme ve yaşama özgürlüğü anne ve babama aittir. Ev iki
kocaman egonun savaş alanıdır. Neyse neyse bitti işte. Annemin keyfi yerine
gelsin diye boşanma partisi düzenliyorum. Elbette babamın haberi olmayacak!
Aklımı peynir ekmekle yemedim. Şaşırmayın lütfen. Evlenirken eğleniyorsak,
boşanırken de eğlenebiliriz. Sonuç olarak medeni hal değişikliği ikisi de.
Evlenirken yedi mahalleyi toplayıp düğün yapmak gelenek
tabi. Herkes de güle oynaya gelir. Yemekler, halaylar,takılar… Ne diyeceğini de
bilirsin. Mutluluk dilekleri, Allah bir yastıkta kocatsınlar, pek yakışmışsınızlar
havada uçuşur.
Ya boşanırken? Ara ki bulasın bir âdem evladını. Çünkü
tatsız, zor. Tarafların suratı sirke satıyor. Ağır bir yük. Birikmiş, düğüm
olmuş sorunlar. Haklı insanlar gelmemekte. İşte bunu değiştiriyorum.
Hatırlayın: Ben sorun çözücü olarak yetiştirildim.
Anneme kızlar arasında eğlence dedik kandırdık. Annemin yüzü
yere bakar. Hayır hayır başı öne eğik olduğundan değil. Kaşları, göz kapakları,
ağzının kenarı, yanakları hatta gıdısı sıvıymış da ayaklarına doğru akmak
istiyormuş gibi. Kapıdan da bu memnuniyetsiz ifade ile girdi. Kapının zor açıldığından şikâyet ediyordu.
Üçüncü adımda otuz üç tane kusur saymıştı bile. İnsanlar Kızıldeniz gibi ikiye
ayrılıp da mekânın ortasına yüksekçe bir tabureye yerleştirdiğimiz babamın gülümseyen devasa fotoğrafı ortaya çıkınca annem kısa bir
an sustu. Nefesini tuttu. Onunla birlikte hepimiz tuttuk. Annem “Tüü Allah
cezanı vermesin” ile başlayan yakası açılmadık küfürleri makineli gibi
saydırınca hep birlikte fotoğrafı parçalayıp ortadan kaldırdık. Babama bunu
asla yapmam! Konu annemin kocası. İkisini ayıralım lütfen.
Anneme alkolsüz kokteylini verip başköşeye oturttuk. Kendimi
bildim bileli hayatımızda olan, anneme nasıl katlandığını asla anlayamadığım
ama bunun için minnettar olduğum Nuran Teyze kısa bir konuşma yaptı. Annemin “o
adama” katlanarak bir ömür tükettiğini, artık güzel günlerin geldiğini,
kraliçeler gibi yaşamayı hak ettiğini söyledi. Alnından öperek altın rengi
tacı, annemin gümüş saçlarına taktı. Herkes bunu bekliyormuş, ortaya atlayıp
oynamaya, göbek atmaya başladılar.
Eğlence sürerken kraliçenin gözlerinin daldığını fark ettim.
Hemen anlarım. Bunca yıllık annem. Kulağına fısıldadım: “Eğleniyor muyuz?”
“Kız” dedi kolumdan beni kendine çekerek.
Ortam gürültülü. “Bu akşam taze fasulye
yapsak ya. Etsiz ama. Ben zeytinyağlı fasulyeye bayılırım. Bu mendebur yüzünden
kırk yıldır zeytinyağlı fasulye yapmadım”
Ah buna çok hazırlıksız yakalandım işte. “Yapalım anne”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder