Sütü süzüp tencereye
aktardım. Tencere ağzına kadar doldu. Altını yaktım.Kendimi de sandalyeye attım..Ateşim hala düşmemişti.
Alt tarafı bir gripti ama geçmeyince geçmiyordu. Kafamın içinde davullar
çalıyor, içimin ateşi gözlerimi yakıyordu. Sütü kaynatıp yatağıma geri dönmeyi
planlıyordum.
Kapı çaldı. Bu eve
teklifsiz, habersiz gelebilecek tek kişi vardı. İçimi bir sıkıntı bastı. Kendini
dünyanın merkezinde gören, dünya yansa hasırı yanmayan, dilinin şişini
konuşarak indireceğini düşünen Sükran’dı gelen. Ayaklarım geri geri gitse de
kapıyı açtım.
-
Gel Şükran, hoş geldin.
-
Ay çok fenayım. Nereye geçiyoruz?
Mutfakta mısın?
Diye lafların biri
ağzında, biri boğazında girdi içeri. Camın önündeki sandalyeye yerleşip,
pencereyi açtı. Soğuk havayla ürperdim.Neyse misafirdir deyip ses etmedim. Üstü ince bir tabaka
kaymakla kaplanan sütün içine çelik bir kepçe soktum. Yeleğime sarılıp
karşısına oturdum.
-
Hayrola ne oldu ki?
Şükran bu soruyu
bekliyormuş. İş yerindeki cadaloz kızdan, saçlarını nasıl yolacağından başladı
anlatmaya. Hem dipsiz bir kuyuya benzeyen çantasında sigarasını
arıyor, hem o sarı çıyana ağzına geleni söylüyordu. Cevap, yorum,
onaylama da beklemiyordu. Derin bir nefes alıp ocağın başına geçtim. Kendi
çalıp kendi oynuyordu nasılsa. Ben kafa sallasam yeterdi. Şükran, iş arkadaşından üst kat komşusuna geçmişti bu
arada. Onun pisliğinden kendi titizliğine pay çıkarıp, onun anneliğini batırıp
kendininkini yücelterek nefes almadan devam ediyordu. Bir kaç saniye sustuğunda
da sigarasını tüttürüyordu. Sigara dumanı sütün kokusuna karışıyor, Midem bu
kokuya tepkisini ağzıma gelerek gösteriyordu. Bir gözüm sütte, bir gözüm
Şükran’da … Elim ayağım boşaldı, mecalim kalmadı. Mutfak tezgahına dayandım.
Süt bir türlü kaynamıyor. Allah’ım neden kaynamıyor?
- Bir
kahve içeriz değil mi?
Belki cevap vermek için bir durup nefes alır dedim
ama yok nerede, kafasını sallayıp devam
etti. Nihayet sütün üzeri köpük köpük oldu, tencereden dışarı çıkmaya can
atıyor. Kepçeyle havalandırarak karıştırıyorum ki taşmasın. Ocağın altını
kısmıştım ama karıştırmak gerek yine de. Büyük bir gürültüyle çekmeceden cezveyi, kahveyi çıkardım. Şükran çocuğunun ödevlerinin çokluğundan,
öğretmenin yetersizliğinden bahsettiğinden bu çabamın farkına varamadı. Elinin
yanında duran şekerliği sert bir hareketle aldım. Kulağının dibinde çığlık attım:
- Kız süt taşacak neredeyse
Şükran indirimdeki
ayakkabıları telefonundan bana gösterme telaşındaydı. İlgilenmedi. Telefonu
burnuma kadar soktu.
Sabah yuttuğum ateş
düşürücü midemden yukarı çıkmaya çalışıyordu. Derin bir nefes aldım.Ama içime
oksijen yerine sigara dumanı doldu. Öyykk. Sütün kaymağı tencerenin üzerini balon gibi
şişip kaplamıştı. Kepçeyi bir çevirdim sütün içinde. Bir kaç dakika daha
kaynasın da kapatayım. Yetsin artık.
Kahveyi içmeden
gitmeyeceği belli olan Şükran, artık dinlemediğim bir şeylerden şikayet
ediyordu. Cezveyi ocağa sürdüm. Kısa bir an sessizlik oldu. Şükran sessizliğe
tahammül edebilecek biri değildi. Yan gözle onu izliyordum.Yeni görüyormuş gibi
mutfağı gözleriyle taradı. Pencereye geldiğinde aradığı şeyi bulmuştu.
-Ayşen’ciğim camların
silinme zamanı gelmiş. Yeni bir cam temizleme spreyi buldum. Gel bak göstereyim
sana da derken telefonuna uzandı.
Sonradan düşündüğümde beni
bile şaşırtan bir hızla arkamı döndüm.
- Şükran
yeter Allah’ın adını verdim bir sus artık. Buna kafa derler. Sabahtan beri car
car… Söndür o sigarayı da. Bir çık git Allahını seversen. Diye başlayıp ağzıma
ne geldiyse saydım. Saymışım yani. Sonra
parça parça hatırladım bunları.
- Ne
dedim ayol ben şimdi? Aa delirdi kadın. Komşu bildim geldim. Bende kabahat
zaten diye söylene söylene çıkıp gitti Şükran.
Kapı kapanınca derin
bir nefes aldım. Ancak bu rahatlama taşan sütün sesiyle kısa sürdü. Süt salkım
salkım uzayarak tencerenin dışını kaplamış, ocağın ızgarasından mutfağın
zeminine doğru kendine bir yol çizmişti.
Kahve de sütün açtığı yoldan köpüklerini salıvermişti. Var olan azıcık
enerjim bu görüntüyle tükendi. Ocağın
altını kapatıp yatak odasına yollandım. Ocağı ve Şükran’ı daha sonra
halledecektim. Şu an hiçbir şey yatağımdan daha kıymetli değildi.