Yolun iki yanına
sıralanmış apartmanlar birbirlerine yaslanmışlardı. Pencereler boyaları
dökülmüş çerçeveleriyle sokağı, insanları, hayatı izleyen yorgun gözlere
benziyorlardı.
Gazeteci Ünzile işe
yetişmeye çalışırken kalabalığı görmüştü. Atlatma bir haber yakaladığını
düşünüp heyecanlandı. Kalabalığı geçip ilerleyemedi. Polis de emniyet şeridini
çoktan çekmişti. Bir umut simit tezgahına yöneldi.
“Ne olmuş ablacığım burada? Sen gördün mü bir şey? Cinayet mi? Polis ne zaman geldi? “
Kardelen ters ters
bakıp başını çevirdi. Ünzile bir toparlandı. “Bir simit alayım” dedi. Simitten
bir ısırık alırken çabuk çabuk sordu: “N’oldu gördün mü?”
“Bir kadın beşinci
kattan atlamış. Tiyatrocu muymuş neymiş” diye anlatmaya başladı simitçi. Ünzile
gülümsedi. “Her şey karşılıklı. Dökül
ablacığım.”
Yıllardır bu köşede
simit satarmış. Bu tiyatrocu kız geçen yıl taşınmış buraya. Neşeli, kıpır kıpır
biriymiş. Sabah erkenden evden çıkarmış. Bazen simit alırmış. Almasa da selam
verirmiş. Sonra vermemeye başlamış. İstanbul dışından gelenler öyleymiş. İlk
zamanlar sokulgan olur, konuşur, sonra hem yüzünün rengi solar hem
sessizleşirlermiş. Havasından mı suyundan mıymış artık.
Burada bir duruyor
Kardelen. İç geçiriyor. Kendi geldiği zamanları mı hatırlıyor ne?
Aysel Abla varmış ölenin komşusu. O söylemiş kızın tiyatrocu olduğunu. Yoksa ona neymiş. İş
arıyormuş. Dizi, film, reklam ne olursa artık. Aysel Abla simit almaya gelir,
ayaküstü dedikodusunu yapar öyle gidermiş. Tek başına oturuyormuş. Dili
şişiyormuş demek konuşmaya konuşmaya.
“E sonra?” diye araya
giriyor Ünzile.
Okumuş etmiş ama Ankara’daymış
okulu. Ailesi de başka yerdeymiş. Unutmuş şimdi. Kimsesi yokmuş burada. İşte bu
sabah da atmış kendini balkondan. İnsan canına kıyar mıymış hiç? Allah rahmet
etsinmiş.
“Eyvallah abla” deyip
not aldığı defterini çantasına atıyor Ünzile. Birkaç kişiyle daha konuşup,
fotoğraf çekiyor. Gazeteye giderken uzun süredir ilk kez insanların yüzlerine
bakıyor. Bu kalabalıkta bile asla göz göze gelemediği üzgün, ifadesiz, öfkeli
yüzler. Herkes telaşlı.
Ünzile bir saat sonra
haber metnini hazırlıyor.
“Firuze Seçkin(27) Çamlıbel
sokağındaki evinin balkonundan atlayarak yaşamına son verdi. Güzel Sanatlar
Fakültesi mezunu Seçkin’in uzun süredir işsiz olduğu, başvurduğu projelerden
olumlu dönüş alamadığı öğrenildi. Sanatçının cansız bedeni adli tıp kurumuna
kaldırıldı. “
Satır başı yapıp
kuvvetli bir nefes verdi Ünzile. Devam etti:
“Genç sanatçının bu
kadar dizi enflasyonu içinde kendine bir yer edinememesinin yetersizlik hissine
sebep olduğu, bunu kimselere anlatamadığı, bilmem kaç milyonluk şehirde yalnız
olduğu, hepimiz gibi yapayalnız olduğu, tek başınalığın insanı çıldırttığı,
yalnızlığın derin bir yoksulluk olduğu, Firuze’nin bunu yüzümüze çarptığı,
ancak bu haberin hiç dikkat çekmeyeceği, diğerleri gibi üç saniyede unutulacağı…”
Bir nefes daha verdi.
Dolan gözlerini kimseler görmeden sildi.
Son paragrafı backspace tuşuyla tek tek sildi. “Hiç olmamış gibi.”
Dosyayı yazı işlerinin
mailine gönderdi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder